Evrende her şeyin hikayesi vardır. Hikayeler toplumun, bireylerin, kentlerin ve mekanların belleğindedir. Bellek bireyin ve toplumun var etme ve varlığını sürdürmesi için güçlü bir araçtır. Hayatımızda öğrendiğimiz, gördüğümüz, duyduğumuz her şey beynimizde depolanır ve unutmak dediğimiz durum beynin bu bilgileri başka bir yerde saklamak için sıkıştırmasıdır. Dolayısıyla beyin unutmuyor, biz beynimizin arşivlerine her zaman ulaşamıyoruz. Bilinçaltı, olaylar ve davranışlar için güçlü bir yönlendirici ve sebeptir. Hatırlanılacak olan olay karşılaştığımız durumla beynimizde aratılır. Bazen bir kelime, bir görüntü, bir ses, bir koku, bir doku yada bir mekan sıkışmış belleği tetikleyerek hatırlamamıza yetebilir.
“Kentlerle ilişkimiz rüyalarla olduğu gibidir: hayal edilebilen her şey aynı zamanda düşlenebilir, oysa en beklenmedik rüyalar bile bir arzuyu, ya da arzunun tersi, bir korkuyu gizleyen resimli bir bilmecedir. Kentleri de rüyalar gibi arzular veya korkular kurar; söylediklerinin ana hattı gizli, kuralları saçma, verdiği umutlar aldatıcı, her şey, başka bir şeyi gizliyor olsa da.” Italo Calvino-Görünmez Kentler
Hatırlamak
Dünya hızlı bir şekilde değişiyor, büyüyor ve gelişiyor. Her şeyin hızlı bir şekilde değiştiği çağda hatırlamak daha çok önem kazanıyor. Öyle ya bunu bazen bizim yerimize makineler yapar hale geldi. Hızlı bir tempoda yaşarken hatırlamak için makineleri görevlendiriyoruz. Unutmanın doğuracağı sonuçların önüne geçiyoruz. Hatırlamak için fotoğraflıyoruz, yazıyoruz, kodluyoruz, bedensel tecrübe haline getirmek için yapı inşa ediyoruz. Sigmund Freud’a göre hatırlamak ve unutmak bireysel seçimlerin sonucudur. Bilinçaltının hatırlamak istemediklerini bastırmasıyla unutma gerçekleşir. Halbwachs’a göre ise bellek, bireysel bir hatırlatmaya referans veriyor olsa da aslında her zaman sosyal kodlara göre olur. Halbwachs’ın bu yaklaşımı mimarlar ve şehir planlamacıları için yeni tartışmaların tetikçisi olmuştur. Mimar Rossi’nin bellekle ilgili tanımları Halbwachs’a göre daha mekansaldır. Kendini geçmişiyle tarif edebilen bilinç bugün de yaşıyor olduğuna inanmaya ihtiyaç duyacaktır.
Belleğin mekansal boyuta ulaşması
Bellek kelimesi mekansal boyuta kent ile ulaşır. Kent belleği deneyimlerin izinin bütünüdür. Bir kentin belleği mimari yapılarında, resimlerinde, heykellerinde, tarihinde saklıdır. Mimari yapılar, kentlerin değişim sürecisini ve katmanlarını okutur. Hatırlatılmak istemediklerini değiştirir, dönüştürür. Kentin belleği ulaşılabilir, anlaşılabilir olmalıdır dolayısıyla bu belleğe saygı duymadan belleği kentten koparmak gelecek neslin kenti anlamasını zorlaştıracaktır. Kenti kent yapan iyisiyle kötüsüyle hikayeleridir. Mekanların ruhları vardır ve yaşanmışlıklarla, hikayeleriyle beslenir. Hikayeler birleştiricidir nesiller ve bireyler arası köprüdür. Hikayeleri silmek, bu köprüleri yıkmak demektir. Kentlerin dönüşüm dönemleri o kentlerde kalıcı izler bırakır. Katmanların iyi okunması, bu izlerin takibine ve kentsel mekanın, kentin belleğini nasıl şekillendirdiğinin anlaşılmasına olanak sağlar.
Kent yaşayan canlı bir organizmadır. Kenti canlı tutan onu ve yapılarını deneyimleyenlere verdiği histir. Görülenler, duyulanlar unutulsa bile verdiği hisler başka bir mekanda tekrar hatırlanacak, gözünüzü bir yerden ısıracaktır.
Kentin kimliği
Yaptığımız nesneler ve binalar bizim onları yaptığımız şekilde, seçtiğimiz yerdedirler. Sessiz ve hareketsizdirler. Kentin kimliğini belirleyen bu seçimler ve seçimlerin bilinçaltındaki sebepleridir. Bu seçimler yaşam biçimimiz ve anlam dünyamızdır. Dolayısıyla her kentin dokusu ve hissettirdikleri farklıdır. Bir kentin deneyimlerinin izini sürerken, kentin hikayesinin misafiri oluruz. Kimi zaman en iyi şekilde ağırlanır tekrar gitmek isteriz, kimi zamansa ruhsuz bulduğumuz kentleri bir kere deneyimlemek yeterli geliyor. O kentlerin de ruhu, ruhsuzluğuydu belki de…
Kamusal alanlar toplumsal karşılaşmadır, kendimizi ve toplumu tanımlayıp tanıyarak bilincimizi beslediğimiz alanlardır. Toplumların ve kentlerin belleğinin ortaya çıkmasında mekan araç olarak kullanılıyor. Anıtlar, müzeler, heykeller hafıza mekanlarıdır. Böylece hafızalar mekanda canlanarak diri kalır. Bir sokak adı, bir cadde adı yada bir yapıya verilen isim dahi hafızayı nerede ve nasıl kullanıldığına dair ipucu veren kararlar kentin kimliğine önemli ölçüde yön verecektir.
KAYNAKÇA :
http://tasarimkuram.msgsu.edu.tr