PAYLAŞ

Bu hafta; İTÜ İnşaat Mühendisliği mezunu, sektörde farklı konumlarda çalışmış ve çeşitli girişimlere öncülük etmiş Cem Kafadar ile söyleşi gerçekleştirdik.

Merhabalar Cem Bey. Bizi kabul edip, vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Öncelikle ben çok teşekkür ederim. Ayaklarınıza sağlık. Ofisimize kadar gelip, röportaj yapma inceliğini gösterdiniz. Ayrıca Structpedia’da yazılarımı yayınlama nezaketinde bulunduğunuz için de sizlere çok teşekkür ederim.

Sizler son derece güzel bir örgütlenmeyle çok kaliteli bir platform kurmuşsunuz. Bu yapılanma modeliniz çok hoşuma gitti. Sadece tek bir üniversite ile de kalmayıp, farklı üniversitelerin öğrenci ve mezunlar derneklerini de sistemin içine katarak, öğrencilerle beraber çok canlı bir ortam oluşturmuşsunuz. Uzun yıllar ayakta kalacağını düşündüğüm bir yapının temelini attığınızı görüyorum. Zaten biz inşaat mühendislerine de zemin ne kadar zayıf olursa olsun, doğru temelleri atmak yakışır. Bir meslektaşınız olarak sizleri kutlarım. Bu çalışmanızın zaman içinde dalga dalga büyüyeceğinizi düşünüyorum.

Güzel sözleriniz için teşekkür ederiz Cem Bey. Kendinizden biraz bahseder misiniz? Nasıl biridir Cem Kafadar?

İnsanlar geçmişe yönelik düşüncelerini söylerken gerçekleri biraz değiştirirler. Peki neden değiştirirler? Çünkü hafıza değişir, insanlar değişir. Her sabah uyandığınızda gördüğünüz dünya da farklıdır, siz de farklısınızdır. Böyle sorulmuş soruların yanıtlarına her zaman için biraz tereddüt ile yaklaşırım. Biyografilerin birçoğunda insanların isteyerek veya istemeyerek, hafızanın oyunuyla gerçekleri değiştirdiklerini bilmenizi isterim. Sizin sorularınızı olabildiğince bu tuzağa düşmeden, değiştirmeden yanıtlamaya çaba göstereceğim.

Cem Kafadar

Kendimden bahsedersem en belirgin özelliklerim samimi, içten ve olabildiğince açık olmamdır. Her zaman bulunduğum ortamlarda öyle olmaya çalıştım. Daha doğrusu bunun dışında bir davranış tarzını çok fazla bilmiyorum. Bunun da faydasını gördüğümü söyleyebilirim. Zararını görmedim açıkçası. Faydasını göreyim diye de samimi olmadım tabii ki. Sizlere olabildiğince samimi, içten ve şeffaf biri olmanızı tavsiye ederim. Tabii karşınızdaki ile mesafeyi de iyi ayarlamanız gerekiyor. İnsan ilişkilerindeki başarının özü karşınızdakilerle doğru mesafeleri ayarlayabilmek diye düşünürüm. Ama göründüğüm kolay biri olmadığımı da söylemek isterim. Tek bir kelime ile kendinizi tanımlayın derseniz, o kelime benim için “vazgeçmemek” olacaktır.

Neden inşaat mühendisliğini seçtim diye düşündüğümde hatırladığım, belki de en eski anım gelir gözümün önüne. Ben doğma büyüme Ataköylüyüm. İstanbul Teknik Üniversitesine kadar ki yaşantım hep Ataköy’de geçti. 5 yaşındaydım. Mahallemize benim yaşlarımda bir oğulları olan bir aile taşınmıştı. Çocuk ile çok kısa zamanda çok iyi arkadaş olduk. Babası hava albayıydı ve İtalya’dan geliyordu. Arkadaşımın İtalya’dan getirdikleri bir lego takımı vardı. Hayatımda ilk defa böyle bir şey görüyordum. O renk renk legolar beni büyülemişti. Legolardan farklı şekillerde evler yapılabilmesi çok ilgimi çekmişti. 12-13 yaşıma kadar babamla İstanbul’da oyuncakçı dükkanlarında hep lego aradık ve bulamadık. Türkiye’ye gelmiyordu o zamanlar böyle oyuncaklar. Ben de ne zaman onlara gitsem onunla legolardan evler, yollar, okullar, hastaneler yapardık halının üzerinde. Eve gidince de tüm bu yaptıklarımı defterime çizmeye çalışırdım. Bana küçükken büyüyünce ne olacaksın diye soranlara hemen defterlerimi gösterip, ben büyüyünce böyle evler yapacağım derdim. Şimdi düşünüyorum da eğer babamla o zaman aradığımız o legoları bulsaydık, belki de bütün hevesim orada tükenecekti. Benim o rengarenk legolara sahip olmamam inşaat mühendisliği fikrinin bir şekilde bilinç altımda oluşmasına neden olmuştur diye düşünürüm hep. Zaten her aşkın bir yerinde bir yoksunluk yok mudur? Aşık Veysel’in dediği gibi; seversin, kavuşamazsın, aşk olur. Ama benim aşkım, kavuşunca da devam etti.

Bloğunuzda inşaat mühendisliğini sevdiğinizi ama iş dünyasını sevmediğinizi söylüyorsunuz. Size bunları düşündüren şeylerden bahsedebilir misiniz?

İş dünyası doğal olarak yapısı ve iç dinamikleri itibariyle daha muhafazakar ve kapalıdır. Bu nedenle bir şeyleri değiştirebilmek o kadar kolay değildir. Yenilikçi yapım itibarı ile iş dünyasının hareketlerimi kısıtlaması, kafamdakileri, daha da önemlisi kendimi gerçekleştirememe fazla izin vermemesi benim pek fazla hoşuma gitmedi. Kendime daha özgür hareket edebileceğim bir yol bulmalıydım. İnternet, yazılım, insan kaynakları, eğitim, yönetim danışmanlığı hepsinin arkasında bu düşünce vardı.

Rahat hareket edebilmek ve çok hızlı karar verebilmek benim için çok önemli. İş dünyasına girdiğim ilk beş yıl içinde bunu profesyonel iş dünyasında yapabilmemin kolay olmadığını gördüm. Mesela benim kapsam olarak anlatacaklarım belli olsa da her seminerim farklıdır. O anda yolda etkilendiğim bir olayı ya da güncel bir meseleyi anlattıklarıma katarım ya da dinleyicilerin sorduklarından farklı noktalara giderim. Sizin bu seminerinizi üçüncü, dördüncü kez dinliyorum diyen çok kişi ile tanıştım. Hiç aklımda yoktu, Elazığ seyahatinde sevgili Mert Sezer ile tanıştık, bir ay sonra 2 Mühendis Youtube kanalımızı kurduk. Yine sevgili dostum Gökrem Tekir, bir gün beni aradı Cem Hocam, eğitimlerinizi Udemy’de yayınlamayı düşünmez misiniz dedi, üç ay sonra Şantiye Yönetimi Eğitimlerim Udemy’de yayına girmişti. Bu şekilde ilişkide olduğum çok sayıda çözüm ortağı dostum var. İş dünyası maalesef sizin bu kadar hızlı hareket etmenize izin vermez.

İkinci olarak sosyolojik olarak bizler çok fazla kuralı, kanunu ve düzeni sevmiyoruz. Böyle olduğumuz için de biz iş dünyasını kurallarıyla değil de anlık doğaçlama çözümlerle işlerimizi yürütüyoruz. Hatta bazen daha da kötüsü güdülerimizle hareket ediyoruz. Bu da benim hiç sevmediğim ve yapamadığım bir şey. Ben her zaman planlı, programlı ve hesaplı hareket ederim. Sonuçta biz analitik bir eğitim aldık. Demiyorum ki anlık çözümler üretmeyelim. Anlık çözüm üretelim ama her şeyin bir planı programı olmalı.

Bu durumla ilgili çok sevdiğim bir hocamın –Doğan Sorguç- bir söylemini aktarmak isterim. O bize 1985’te ders verirken derdi ki bu ülkedeki sorunların sonunda ulaştığımız nokta bizi hep sosyolojiye götürür. Bizler, bu coğrafyada teknik problemlerden çok sosyolojik, kültürel problemlerle mücadele ediyoruz. İbn-i Haldun’un dediği gibi coğrafya kaderimizdir. Ayrıca tüm davranışlarımızın altında bilim ve eğitim olmasıyla beraber, bir taraftan da genlerimiz var. Bu genlerin yaklaşık 150 yıllık bir etkisi bulunuyor üzerimizde. Şimdi bizle batıyı karşılaştırırsak şunu görürüz. Onların 150 yıl geçmişinde sanayi toplumu olduklarını, sanayiyle tanışmaya başladıklarını görürüz. Biz de ise o dönemde sanayiden, ticaretten uzak, yalnız kalmış bir tarım toplumuyduk. Doğan Hocam sanayi ile tarım arasındaki en büyük farkı düdük olarak nitelendirirdi. Fabrikalar saat 8’de düdükle işe başlar, düdükle yemek arası yapar sonra düdükle işe geri döner. O düdük onları disipline ve düzene alıştırmıştır. Biz ise tarımda güneşe, buluta ve yağmura göre hareket ettiğimiz için çok fazla kurala ve disipline alışık değiliz ve sevmeyiz de derdi. İş dünyasına girdiğinizde bu sosyolojik yapının etkisini çok daha fazla hissediyorsunuz. Belki de biraz da bunun için hep bağımsız kalarak bir şeyleri yapmak istemişimdir. Sonuçta en önemli konu insanın kendini ve dünyayı iyi tanıyıp, iyi anlaması. Bunu ne kadar doğru yapabilirseniz, büyük resmin içine kendinizi o kadar doğru konumlandırıyorsunuz.

Kariyer hayatınızı farklı ve renkli olarak tanımlıyorsunuz. Peki, kariyerinizde size en çok heyecanlandıran, en sevdiğiniz projeniz nedir? Neden?

Aklıma geldiğimde bugün de hep keyifle hatırladığım üç projemi söyleyebilirim. Birincisi, 1991 yılı, 26 yaşımdaydım, Garanti Koza İnşaat’ta çalışıyordum. O zaman şantiyede tek bilgisayar bendeydi. Bilgisayar DOS işletim sistemi ile çalışıyordu. Windows daha gelmemişti ülkemize. Ben DOS’la bugünkü Excel’e karşı gelen Lotus 123 programıyla makrolar yazıp bir hak ediş ve satın alma programı yazmıştım. Bu yazdığım programlar yardımı ile ayda 110 hak edişi, yani 4-5 kişinin  yapabileceği işi ben bir yardımcı arkadaşımla yapabiliyordum. O çalışmam bana çok büyük bir haz vermişti. Windows çıktığında nereden çıktı şimdi bu işletim sistemi, ben ne güzel tüm işlerimi DOS ile yapıyordum demiştim.

Windows’u keşfettikten sonra sanırım 1998’di Front Page programını kullanarak HTML dili ile yapirehberi.net sitesini hayata geçirdim. O zaman, bir dönem Altavista ve Yahoo da (henüz Google pek popüler değildi J) yapı diye aratınca Yapı Kredi Bankasının üzerinde çıkıyordu site. Türkiye’de yapı sektörüne yönelik bir internet sitesinin varlığı çok ilgi çekmişti. Her gece işten eve gelip saat bir, ikiye kadar bu siteye bilgi girişleri yapardım, hatırladığım binin üzerinde alt sayfası vardı sitenin. Zaten o site de hayatımın kırılma noktası olmuştu. O siteden sonra artık hiçbir şey eskisi gibi olmadı benim için J

Zekeriyaköy projesi (1990 -1997) başlı başına çok özeldi. 800 tane villa yaptık. 8 yıl boyunca ben orada saha mühendisliğinden, proje müdür yardımcılığına kadar uzanan yolda her şeyi görebilme şansım oldu. Bu benim için çok keyifli bir projeydi. 20’li yaşlarımda hızlı yükselip, iyi bir gelir elde ettim. Zekeriyaköy bu yönden her zaman heyecanlanarak anlattığım projelerimden biridir. Ama böylesi güzel bir doğası olan bu güzel köyü, o villalarla doğallığından uzaklaştırdığımız için de çok üzülürüm. 1997’de o projeden sonra bir daha da hiç gitmedim, gitmek de istemedim Zekeriyaköy’e. Zekeriyaköy, benim hafızamda hala 90’ların başındaki o uçsuz bucaksız yeşil haliyle yaşasın isterim.

Proje yönetimi üzerine birçok seminer verdiniz. Hatta Beykent Üniversitesi’nde dersler veriyorsunuz. Zaman, maliyet ve kaliteyi ön plana çıkarıyorsunuz. Bizim için biraz daha detaylara inebilir misiniz?

Proje yönetimi diye büyütülen şey aslında sözde son derece kolay. Bir projeyi istenen zamanda, istenen maliyette ve istenen kalitede yapmak. Bakın bu her alanda geçerlidir. Bir lokantaya gittiğiniz zaman beklentileriniz nedir? Garson hızlı servis yapsın, yemek kaliteli olsun ve fiyatı da cebinizdeki paraya uysun. Aslında her projede istenen budur. Hız, ucuzluk ve kalite. Peki, biz bunu nasıl yöneteceğiz? İşte bütün mesele, bu soruya olabilecek en doğru cevapları verebilmekte. Danışmanlık yaptığım firmalara da, öğrencilerime de, proje yönetimi ile ilk söylediğim şey budur.

Cem Kafadar

Zamanı doğru bir iş programıyla yöneteceğiz. Maliyeti iyi hazırlanan bir bütçeyle kontrol edeceğiz. Kaliteyi de sözleşmelerimizle, teknik şartnamelerimizle ve kontrol listelerimizle (check list) takip edeceğiz. Proje yönetiminin özü bu şekildedir. Bir diğer önemli tanım ise kapsamdır. Kapsamdaki ufak bir değişiklik bu 3 ayağın da değişmesine sebep olur. Kapsama olabildiğince sadık kalmak önemli.

Online eğitimler günümüzde çok popüler. Sizin de bu konuda Udemy gibi platformlarda kurslarınız mevcut. Hem üniversite hocası olarak hem de online eğitimler veren biri olarak, online eğitim sektörünün yakın gelecekte üniversite kavramını değiştirebileceğini düşünüyor musunuz?

Online üniversiteler şeklinde bir yaklaşımdan bahsediyorsak ben eğitimin o kadar değişeceğini pek düşünmüyorum. Eğitime sadece bilgi aktarımı olarak bakmamak gerekir. Aynı zamanda o sosyal ortamda bulunmak çok değerlidir. Farklı farklı şehirlerden ve ülkelerden gelen öğrencilerin bir arada olmasıyla oluşan sinerji ve iç dinamik önemlidir. Bu çeşitliliğin oluşturacağı bilgi paylaşımı ve sosyal ortam insana birçok açıdan katkı sağlar.

Yine de online eğitimlerin değerinin yükseldiği de bir gerçek. Bu konuda online eğitimlerle insanlara büyük bir kolaylık sağlanıyor. Trafik derdine takılmadan, oturduğunuz yerden eğitim alabiliyor veya anlamadığınız yerleri tekrar tekrar dinleyebiliyorsunuz.

Sözlerimi toparlarsam insanların bir arada olduğu üniversite ortamının hiçbir zaman bitmeyeceğini düşünüyorum. Sadece online desteklerle bu eğitim desteklenebilir ama sonuç itibariyle bu okul ortamı kaybolmayacaktır.

Oluşturduğunuz web siteleri ile sosyal medya döneminden önce sosyal bir platform kurdunuz. O dönemlerinizden biraz bahseder misiniz?

Benim internetle tanışmam yapırehberi.net’le olmuştu. Hedefim internetin imkanlarını kullanarak çok kapsamlı bir inşaat kütüphanesi yaratmaktı. Daha sonra yine sevgili dostum Keremhan Eke ile, 1insaat.com domainli bir sosyal ağ kurduk. Kerem, üniversiteden vizyonu çok geniş bir arkadaşımdır. O zamanlar internet sosyal ağlar üzerinden yürümeye başlayacak ve insanlar arası temel iletişim kaynağı olacak, web ölecek derdi. Sene 2006. Biz de böyle bir şeyi inşaat sektöründe 1insaat.com ile yaptık. Bu çok heyecanlı bir projeydi. Bizi döndürecek geliri de elde ettik ama şunun altını çizmek istiyorum. Bizim bilmediğimiz çok önemli bir şey vardı. O da işin işletme kısmıydı. Bu yüzden de web sitesini işletemedik. Oysa ki işin işletme boyutuna hakim olabilsek, ya da yanımıza o konulara hakim bir ortak alabilseydik o kadar büyük bir siteyi (2007’de 50.000’e yakın üyeye ulaşmıştık) işletip çok iyi yerlere getirebilirdik.

Buradan şunu ders olarak çıkardım, biz mühendisler işletme konusunda mutlaka kendimizi geliştirmeliyiz. Sonuç itibarı ile ya bir işletmede çalışacaksınız ya da kendi işletmenizi kuracaksınız.

Cem Kafadar

Şu an bir IK şirketinin kurucusunuz. Yeni mezun veya iş arayışındaki meslektaşlarımıza verebileceğiniz tavsiyeler nelerdir?

Bana tek bir cümle ile cevap verin deseydiniz, o cümle şöyle olurdu. “Dünyaya açılın çocuklar.” Kendinizi sadece Türkiye’de mühendislik yapacak şeklinde hazırlamayın. Bu konuda dünya standartlarına uyabilecek şekilde kendinizi donatmaya çalışın. Dünyanın neresine giderseniz gidin orada mühendislik yapabilecek kapasitede olmanız lazım.  Dünya vatandaşı olabildiğiniz anda kapıların daha çok açıldığını fark edeceksiniz. Şunu bilin ki dünyanın birçok yerinde sizler gibi kaliteli gençlere ihtiyaç duyuluyor. Sizin yapacağınız o işleri, o ülkeleri keşfetmek. Bunu keşfetmeyi becerenler başarılı olacak…

Son 2 yılda Türkiye’de düşüşler olsa da dünyada İK şirketimize birçok farklı pozisyon için arayışlar geliyor. Ama bunların büyük çoğunluğu yurtdışı diyebilirim.

Size en önemli tavsiyem Linkedin’i doğru kullanın. Erken yaştan itibaren oranın içine girip oradaki fırsatları gözlemlemeye çalışın. Şirketleri tanımaya ve kimlerin ne yaptığını anlamaya çalışın. Linkedin’in kendini özel farklı bir kültürü vardır.

İnşaat Mühendisliğine yönelik yazılımları olabildiğince öğrenmeye çalışın. Primevera ve benzeri programları ben çok önemli görüyorum. İş programı yapabilmek bir mühendisi her zaman öne çıkaracaktır. BİM ve Revit de bugünün ve yakın geleceğin en önemli yazılımları. cemkafadar.net bloğumda bu konuda yaptığımız detaylı bir çalışmanın sonuçlarını okuyabilirsiniz.

Tabii ki İngilizce olmazsa olmaz. Eğer ikinci dilden bahsedersek inşaat mühendisleri için önerebileceğim 3 dil var. Rusça, Arapça veya Fransızca. Hangisine kendinizi yakın hissediyorsanız, onun üzerine eğilin derim. İngilizcenin yanına bu dillerden birini ekleyebilirseniz, bu size iş hayatında büyük avantaj sağlayacaktır.

**************************************************************

Cem Kafadar hakkında daha fazla bilgi almak ve paylaşımlarını takip etmek için cemkafadar.net’i ziyaret etmenizi öneririz.

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz