PAYLAŞ

Enerji insanlığın başlangıcından beri ihtiyaç duyduğu en büyük gereksinimdir. Enerji kaybolmaz, farklı formatlara çevrilerek insanlığın hayatını kolaylaştırır. Bunu bir örnekle açıklayabiliriz barajlardaki suyun potansiyel enerjisi baraj kapaklarının açılmasıyla kinetik enerjiye, kinetik enerji türbinleri döndürerek elektrik enerjisine dönüşür bu olay sonsuza kadar enerjinin değişik formatlara dönüşmesiyle devam eder ama asla yok olmaz. İnsanlığın son gününe kadar da böyle devam edecektir. Enerji asla yok olmayacak olsa da farklı bir formata dönüştüğünde onu eski formatına dönüştürmek, yenilebilir yapmak, çok zor hatta bazı durumlarda imkânsızdır. Biz enerjiyi ortaya çıkarmak için yakıt dediğimiz maddeleri kullanırız. Tarih boyunca insanlar değişik maddeleri yakıt olarak kullanmıştır. Bunlar arasında odun, kömür hatta güneş, rüzgâr gibi kendi enerjisi olan maddeleri bile yakıt olarak sayabiliriz.

Odun ve kömür gibi yakıtları değişik şekillerde kullanarak içlerinde saklı olan enerjiyi dışarı biz çıkarırız fakat güneş gibi yakıtlar bize ihtiyaç duymadan kendi enerjilerini ortaya çıkarabilir. İnsanlık zaten ateş bulunmadan önce güneş, rüzgar ve su gibi yenilenebilir enerjileri kullanmış sonra ateşin keşfiyle de yenilenemez enerji kaynaklarına yani yakıtlara yönelmiştir. Çünkü insanın doğasında kolaya hazır olanı alma içgüdüsü vardır. İnsanlık tarihi ilerledikçe, insanlar yenilenebilir enerji kaynaklarının her zaman kullanılamayıp ve ihtiyacı karşılayamaması üzerine değişik alternatiflere yönelmiştir. Bunların başlıca olanları fosil yakıtlar olmuştur. Uzun yıllar boyunca hatta günümüzde de kullanılmaya devam edilmektedir. Lakin zamanla nüfusun artması, fosil yakıtların yenilenemez olması gibi nedenlerden dolayı yeni alternatiflere aranmıştır. İnsanlar uzun yıllar boyunca enerji sorununu çözecek buluşa imzalarını atıp nükleer enerjiyi keşfetmiştir.

Nükleer Enerjinin Başlangıcı

Nükleer enerji Max Planck, Albert Einstein ve Niels Bohr gibi bilim insanlarının makro alemden mikro aleme geçiş yapıp kuantum fiziğini bulmasıyla ortaya çıkmaya başlamıştır. İnsanlık artık makro alemdeki çok kütle az enerjiden vazgeçip, mikro alemdeki az kütle muazzam enerjiye yönelmiştir. Bilim insanları atom altı parçacıkları keşfetmeye başlayıp insanlığın enerji ihtiyacını atomun içindeki devasa enerjiden karşılayabileceklerinin farkına varmıştır. Nükleer enerji, 1789 yılında Uranyum’un keşfi ile başlayan ve 1934 yılında atomun parçalanması ile devam eden süreçte politikacılar, bilim insanları ve sanayicilerin gündemine girmiştir. Diğer birçok teknolojik gelişmede olduğu gibi önce askeri savunma alanında başlayan çalışmalar daha sonra ticari olarak devam etmiştir. ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok ülke nükleer enerjiden faydalanılması yönünde yoğun çalışmalar gerçekleştirmiş, bu çalışmaların neticesinde atomların parçalanması sonucu açığa çıkan ısı enerjisini elektrik enerjisine dönüştürecek sistemler geliştirilmiştir. Bu sistemler, diğer bir deyişle nükleer santraller, nükleer enerjinin güvenli, kontrollü ve sürdürülebilir bir şekilde elde edilmesini sağlamaktadır.

Nükleerin Yaygınlaşması

Nükleer enerji özellikle 1970’li yıllarda dünya genelinde ortaya çıkan petrol krizi sonucu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bunun bir diğer sebebi olarak ise fosil yakıt kaynakları az olan ülkeler de herhangi bir acil durumda enerjisiz kalmamak için kendi enerji kaynaklarını oluşturup kendi nükleer santrallerini yaparak nükleer enerji üretmişlerdir. Dünyada başta ABD, Fransa ve Japonya’da olmak üzere 450 tane nükleer santral vardır. Farklı ülkelerde ise 59 tane santralin inşası devam etmektedir. Bilinenin aksine dünya nükleerden vazgeçmemiş olmakla birlikte daha çok nükleer santral inşa etmeye devam etmektedir.

Nükleer enerjinin çevreye ve insanlığa çoğu enerji üretim şeklinden daha az zararı olduğu yapılan araştırmalarla kanıtlanmıştır. Örneğin nükleer santral hem maliyet açısından hem de çevre ve insanlığa verdiği zarar açısından termik santralden daha mantıklı bir enerji üretim şeklidir. Termik santralden daha çevre dostu olması, daha ucuza enerji üretmesine rağmen yanlış bilinçlendirme yüzünden insanlar bunun farkında değillerdir. Nükleer enerji yenilenebilir enerji kaynakları ile de karşılaştırılabilir. Onlara göre avantajı ise aynı miktar enerjiyi çok daha ucuza mal edebilir olmasıdır. Bunlara ek olarak da yenilenebilir enerji kaynakları her zaman hazır olarak kullanılamaz. Örneğin rüzgar enerji santrallerinde rüzgar olmadığı zaman rüzgar türbinleri dönemez ve elektrik üretilemez oysaki nükleer santralle çok zor koşullar dahil olmak üzere her koşulda çalışabilir.

Ülkemizde maalesef üretimde olan aktif nükleer santral hala yoktur. Enerjimizin büyük bir
çoğunluğunun ithal olması ülke ekonomisinde büyük bir dış ticaret açığı vermemize sebep
olmaktadır. Oysaki elektriğin hayatımıza bu kadar girdiği bu dönemde nükleer santrallerde
üreteceğimiz elektrik enerjisiyle bu açığı kapatmamız mümkündür. Ülkemizde inşa halinde
olan Mersin Akkuyu Nükleer Santrali üretime geçtiğinde elektriğin bir kısmı buradan karşılanacak ve bu da ülke ekonomisine kar olarak kalacaktır.

Özetlemek gerekirse nükleer enerjinin, bilinenin aksine zararından çok faydası vardır. Bu faydaların en çoğu ülke ekonomisinedir. Zararlarının çoğu da gelişen teknolojiyle birlikte azalarak minimum düzeye inecektir. Dünyada nükleer reaktör sayısı katlanarak artmaktadır. Umarım ülkemiz de bu gelişmeyi en kısa sürede yeni projelerle yakalayabilir. Sonuç olarak; dünya nükleerden vazgeçmiyor aksine nükleer enerjiye yatırıma devam ediyor.

Güncel konularla ilgili daha fazla yazıya ulaşmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz…

İbrahim Said Kocaman

İTÜ Mühendisliğe Hazırlık Kulübü

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz