PAYLAŞ

Dünya’da sanat anlayışı yüzyıllardır var. İnsanoğlunun yeryüzüne geldiği andan itibaren estetik algısı vardı. Yaşanan olaylar, tarihsel gelişimler ve kişisel zevkler doğrultusunda bu estetik algıdaki gelişim sanat eserlerinde de etkisini gösterdi. Bu yazımızda Orta Çağ’dan bu yana Avrupa Mimari’sinin başından geçmiş mimari akımlar hakkında bilgi vereceğiz.

Barok Mimari

  1. ve 18.yüzyıllarda gelişen Barok akımı, müzik, edebiyat ve sanatın diğer dallarının yanı sıra mimariyi de büyük ölçüde etkilemiştir. İtalyan kilisesiyle başlayan akımın en önemli eserlerinden biri Fransa, Paris’teki Versailles Sarayı’dır.
Versailles Sarayı

Versailles Sarayı

Yapımına 1661 yılında başlanan bu dev şato oldukça geniş planlanmıştır. Roma İmparatorluğu’ndan sonra ilk kez böylesine büyük ölçüler kullanılarak inşa edilme özelliğini taşıyan Versailles Sarayı, XIII. Louis tarafından yaptırılmaya başlanmıştır. Versailles, Fransız barokunun sonu ve klasik üslubun başıdır. Versailles sarayının bahçe tarafındaki cephesi Le Vau’nun son eseridir ve en klasik Fransız mimarisine örnek olmuştur.

Mermer avlu çevresinde üç farklı bina gurubu vardır. 14. Louis ilk küçük şatoyu muhafaza etmek istediğinden mermer avluya iki kanat ilave ettirmiştir. Binanın merkezini bahçelerin aksına göre ayarlatmıştır. Mimar J.H. Mansart, Le Vau’nun merkezde kalan binasını tamamlamak görevini üstüne alınca bahçe tarafında Le Vau tarafından yaptırılmış terası kaldırarak binanın planına birlik kazandırmıştır. Mansart’ın klasik rasyonalizmine göre değişen binada yan kanatlar inşa edilmiştir. Mansart saray binasında Le Vau’nun elevasyonunu muhafaza etmiş fakat cephe bu son şekliyle 540 metre uzunluğuna ulaşmıştır. İç mekân dış cepheden daha başarılıdır. Sarayın içindeki tören odaları uzun bir aks üstüne dizilmiş olup birbirlerine açılırlar. Bütün saray kralın yatağı, odası ve dairesi etrafında düzenlenmiştir. Hanedan prenslerinin, saraylıların daireleri, bakanların büroları, kabul, eğlence, tapınma ve gezinti yerleri kesin bir plan ve perspektif kombinasyonu içerisinde düzenlenmiştir. Sarayın en önemli yerlerinden ikisi Aynalar Galerisi ve Şapeldir. Versailles Sarayı günümüzde müze olarak kullanılmaktadır ve tıpkı Louvre Müzesi gibi Fransız tarihini özetler.

Gotik Mimari

Gotik tarzda yapıların gelişimi Orta Çağ’ın orta ve son kısımlarına dayanır. Romanesk üsluptan türeyen gotik mimari zamanla yerini Rönesans mimarisine bırakmıştır. Gotik yapıların karakteristik özellikleri arasında sayıca çoğalan sütunlar ve kubbenin altında onları yelpaze gibi açan dikey bir üslup, sivri ve birbirini kesen kemerler bulunur. Sanatın merkezi olan İtalya bu mimari akımdan Milano Katedrali hariç pek fazla etkilenmemiştir. İngiltere ve Fransa’da bu akımın önemli temsilcileri bulunur. Bunlardan en önemlisi Londra’da bulunan Westminster Manastırı’dır.

Westminster Manastırı

Westminster Manastırı

III. Henry tarafından Anglo-Fransız üslubunda yaptırılmaya başlanan manastır, Fransız gotiğinin ince ve yüksek oranlarının İngiliz gotiğinin uzunluğuyla mükemmel bir birleşimi olup gerçek anlamda anıtsal bir mekandır. Manastır, diğer İngiliz katedrallerinden farklı olarak uçan payandaları gerektiren ince bir nef duvarı, gizlenmemiş bir klerestori ve ışınsal şapellerle çevrili bir “chevet” (kilisenin doğu kısmı) bulundurur. Geleneksel ve çağdaş üslupları birleştirmesiyle Fransız katedrallerinden de ayrılan manastırda mekanlar alt bölümlere ayrılmıştır. İngiliz zevkinin damgası olan renk zenginliği ve detay varyasyonlarıyla zenginleştirilmiştir. Katedralde bulunan Meryem Şapelinin tavanı yelpaze tonozun olağanüstü bir örneğidir ve bir benzerine yalnızca Cambridge’deki Kings’ College’ta rastlanabilir

Rönesans Mimarisi

Rönesans mimarları Eski Yunan ve Roma sanatından etkilenmişlerdir. Yapılar genelde büyük bir kubbeyle örtülüdür. Kubbeleri taşıyan zarif sütunlar, dış yüzeyi süsleyen yuvarlak pencereler, üçgen alınlıklar ve iç yüzey süslemeleri klasik öğelerin yoğun biçimde kullanıldığı Rönesans dönemi mimarlık anlayışının en güzel örneklerinden biridir. Dönemin önemli mimarları arasında Bernini, Michelangelo ve Brunelleschi ve Palladio bulunur.

San Pietro Bazilikası

San Pietro Bazilikası

Rönesans’ın başlangıcında San Pietro Bazilikası hala 1.Konstantin’in yaptırdığı eski bazilikaydı. Ne var ki, sonra burada dünyanın en görkemli katedrallerinden biri inşa edildi. 1455’te kilisenin temellerinin genişletilmesine ilişkin ilk planlar hazırlandı ve fazla zaman geçmeden bu, dev boyutlu yeni bir inşaat projesi haline gelerek ilerledi. Katedralin 200 yıla yakın süren gelişim sürecine Bernini, Michelangelo ve Rafael gibi ünlü mimarlar da dahil olmak üzere sayısız mimar katkıda bulundu. En önemli değişikliği 1546’da projeyi üstlenen Michelangelo yaptı. Michelangelo önceki tasarımları da göz önünde bulundurarak payandaları, duvarları ve kubbeyi yeniden dizayn etti. San Pietro bazilikası haç biçimli ve Latin haçı formunda uzun bir nefi bulunuyor. Yerden 136 metre yükseklikteki kubbesi ise dünyanın en yüksek kubbesi unvanına sahip. Kubbenin iç çapı ise 41 metre uzunlukta. Oniki havariden biri olan San Pietro’nun kabrinin bulunduğu bu kilise, bu sebeple en kutsal mekanlarından biri kabul ediliyor.

Bizans Mimarisi

Erken Bizans mimarisi, Roma mimarisinin devamı şeklindedir. Mimari sitillerdeki değişim, teknolojik gelişmeler ile politik ve egemenlik alanlarındaki gelişmelerin sonucu, Yakın Doğu’nun kesin etkisi ile dolmuş ve kilise mimarisinde kare-haç tip plan kullanarak ayrışmış bir stil en sonunda ortaya çıkmıştır. Bizans tarihinin orta döneminde çok iddialı mimari projeler görülmez. Bizans İmparatorluğu yıllarından, Aya Sofya Kilisesi günümüze ulaşmıştır. Bir diğer ana yapı, İznik’te 1920’li yıllarda yıkılıp günümüze ancak resimleri ulaşan bir kilisedir. Önemli başka bir Bizans eseri ise Venedik’teki San Marco Bazilikası’dır.

San Marco Bazilikası

San Marco Bazilikası

San Marco Meydanı’nda yer alan Bizans mimarisi sanatının en iyi bilinen örneklerinden biri olarak şehrin en meşhur kilise yapılarından biri olan bir katedraldir. Yapı Düka’nın Sarayı’na bitişik ve bağlantılıdır. Orijinal olarak yapı Venedik dükalarının şapelidir ve şehrin katedrali değildir. 1807 yılından beri Venedik Patriği’nin, Venedik piskoposluk ruhani dairesi Roma Katolik Başpiskoposu’nun ikametgâhıdır. Yapının zengin dizaynı için, Bizans mozaikleri Venedik’in zenginlik ve gücünün bir sembolü olarak yaldızlanmıştır. 11. yüzyıldan beri yapı onun takma adı Chiesad’Oro (Church of gold) altın kilise ile bilinir.

Yapı ilk olarak 828 yılında Venedikli tüccarların İskenderiye’den Evangelist Aziz Marco’ın kutsal emanetlerini çaldıklarında yapıldığı zaman Düka’nın Sarayı’nda geçici bir yapıydı. Yeni kilise 976 yılı isyanında yandı, 978 yılında ise yeniden inşa edildi ve 1063’ten beri günümüzdeki bazilikanın ana şekline uygun çalışma tekrarlandı. Bazilika 1094 yılında kutsandı, aynı yıl güya Aziz Marco’nun vücudu, bir sütun içinde Venedik Dükası VitaleFalier tarafından keşfedildi. Yapı ayrıca aşağı bir kuleyle birleşir (şimdi Aziz Marco’nun hazine odasıdır), bazılarınca ise Düka’nın Sarayının orijinal bir kısmı olduğuna inanılır. 13’üncü yüzyılın ilk yarısı içinde kilisenin girişi (veya lobi alanı) ve yapının ön cephesi inşa edildi, mozaiklerin çoğu tamamlandı ve kubbeler daha yüksek odunla kaplandı, kubbeler Gotik mimari tarzında yeniden inşa edilen Düka’nın Sarayı’na uyum sağlaması açısından kurşunla kaplandı.

Osmanlı Mimarisi

Osmanlı mimarisi Osmanlı İmparatorluğu’nun beylik olarak kurulup, imparatorluk olarak yayıldığı ve hüküm sürdüğü dönemlerde inşa ettiği veya fikir öncülüğü yaptığı mimari üslupları ve eserleri kapsar. Osmanlı mimarisi kendinden önce gelen Erken Dönem Anadolu Türk Mimarisi, Selçuklu Mimarisi, Bizans Mimarisi, İran Mimarisi ve Memlük Mimarisi’nden etkilenmiştir. Her ne kadar farklı dönemlerdeki ihtiyaca ve teknolojiye göre farklı yapı türleri inşa edildiyse de, genelde Osmanlı’nın hakim olduğu bölgelerde camiler ve çevresinde yapıların inşa edilmesi sıklıkla rastlanan bir olguydu. Camiler, çevrelerine yapılan sosyal yapılarla birlikte bir külliye teşkil ediyorlardı.

Topkapı Sarayı

Topkapı Sarayı

Tüm üniteleriyle günümüze dek iyi korunmuş tek Osmanlı Sarayı olan Topkapı Sarayı’nın plan düzenlemesinde, serbest bir uygulama görülür. Avlular etrafına dizili bölümler, Dış Saray, İç Saray, Harem olmak üzere saray üç grupta toplanır. İç saray ve Harem hükümdarın özel ve resmi hayatının geçtiği, yapının en önemli yerlerini oluşturur.

Tam olarak kanıtlanamamakla beraber Topkapı Sarayı’nın ilk kuruluşunun kale şeklinde olduğu, zamanla iç kale haline geldiği 16. yüzyılda Matrakçı Nasuh’a ait bir minyatürde iç kale, kuleleri ve duvarları şeklinde görülür.Büyük avlular, bunları çevreleyen revaklar ile hizmet binaları Topkapı Sarayı’nın genel planının ana hatlarını teşkil eder. Hizmet binaları genellikle tek katlı olup, yapımında taş kullanıldığı, yüksek kubbeli oluşları dikkat çekerken, koğuşlar içerden asma kat ilaveli yapılmıştır. Konut olarak kullanılan taş ve ahşap malzemeyle yapılan yapılarda çatılar, kubbeler kurşun kaplanmış, çok az kiremit kullanılmıştır. Güneş ve yağmurun etkisinden korunma amaçlı olarak tercih edilen sütunlu revaklar, geniş saçaklar yapılarda kurtarıcı olmuştur. Sarayın bahçeleri ve içi çeşmeler, kurnalar, fıskiyeli havuzlar, sebillerle donatılmış, su şebekesi haricinde birçok sarnıç yapılmıştır. Çiçeklerle süslü bahçelerde, taş yürüyüş yolları, geyik, ceylan, devekuşu, tavuşkuşu gibi hayvanların dolaştığı, Aslanhane, Fil bahçesi olduğunun belgelerde kayıtlara geçtiği ve minyatürlerde resmedildiği görülür.

Modern Mimari

Modern mimarlık, 19. yüzyıl’ın eklektisist mimarlığına karşı çıkan özgün yaratma yanlısı tüm mimari akımların genel adıdır. Eklektisizmin geçmişten biçim aktarmaları yapan tutumuna karşıt olarak, tüm modern akımlar mimari biçimlerin çağa ve güncel koşullara göre oluştuğu görüşü doğrultusunda çalışmışlardr.

Kabaca, Art Nouveau’nun ortadan kalkışından, 1910’dan sonra, 1970’lere dek gelişen tüm akımlar Modern Mimarlık kapsamı içinde değerlendirilebiler. Bunlar tasarım anlayışları açısından birbirlerinden çok farklı kutuplarda yer alsalarda temelde tarihten yararlanmayı yadsıyışlarıyla ortaklaşırlar. 1970’lerden bu yana Modern Mimarlık Postmodernizm karşısında sürekli gerileyerek, yerini tarihselci bir akıma terk etmektedir. Modern mimarlık Batı uygarlığının bir ürünüdür. 18’inci yüzyılın sonlarında, modern çağı ortaya çıkaran demokratik devrim ve endüstri devrimi ile birlikte biçimlenmeye başlamıştır.

Bütün dönemlerin mimarlığı gibi modern mimarlık da, insan yaşamı için özel bir çevre yaratmaya, insanoğlunun düşünce ve eylemlerini, olduğuna inandığı ya da olmasını istediği gibi görselleştirmeye girişmiştir. Ünlü mimar Otto Wagner, 1986’da yayımladığı kitaba verdiği başlıkla, daha sonra tüm sanat biliminin kullanabileceği bir deyimin isim babası olmuştur.18’inci yüzyılın sonlarında ortaya çıkmaya başlayan demir köprüler Modern mimarinin ilk otantik örnekleri sayılır. Bina olaraksa, 1851 Londra sergisindeki Paxton’un Crystal Palace’ına gelinceye kadar tavizsiz bir örnek gösterebilme olanağı yoktur. Yaklaşık olarak 70 bin metre karelik bir alanı kaplayan bu teşhir sergisi, standardize elemanlar halinde demirle camın kaynaştığı ilk önemli fabrikasyon örneğidir. Nitekim böylesine muazzam bir bina 16 hafta içerisinde, o zaman için mucizevi, bugünse şaşırtıcı sayılabilecek bir sürede inşa edilip bitirilebilmiştir.

Guggenheim Müzesi

Solomon R. Guggenheim Müzesi

Solomon R. Guggenheim Müzesi, New York kentinde, Solomon Guggenheim’ın modern sanat yapıtlarından oluşan koleksiyonunun sergilendiği müze. Frank Lloyd Wright’ın tasarımı olan ve 1959’da tamamlanan yapı, geleneksel müze mimarlığından bütünüyle farklı bir anlayışı sergiler. Yapı kütlesini, yukarı doğru açılarak yükselen beyaz renkli betondan yalın görünüşlü bir sarmal bant oluşturur. İç mekanda ise gene sarmal bir rampa altı kat yüksekliğine ulaşır. Rampanın ortasındaki boşluk tepede, paslanmaz çelikten bir konstrüksiyonu olan cam bir kubbeyle örtülmüştür. Sarmal dış duvarın iç yüzüne asılmış resimler, en yukarıdan başlanıp rampadan döne döne inilerek izlenir.

 

Dünyanın birçok yerinden ilgi çekici yapılar hakkındaki yazılarımıza da göz atmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz.

 

Boğaziçi Üniversitesi Yapı Kulübü

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz