PAYLAŞ

-Öncelikle bir meslektaşımız olarak sizi tanıyalım Sayın Gündüz Başat; meslek seçiminizde etkili olan faktörlerden, öğrenim hayatı sonrası çalışma alanı olarak seçimlerinizden, bu seçimlerinizin sebeplerinden ve çalıştığınız projelerden bizlere bahseder misiniz?

Ben Gündüz Başat. 1952 Aralık sonu doğmuşum, kendime bu yüzden 1953 doğumlu diyorum. Bunu yaşımı küçültmek için yapıyorum (gülüşmeler). Öğrenim hayatımı farklı şehirlerde sürdürdüm, en son Pertevniyal Lisesi’nden mezun oldum ve teknik üniversite sınavlarına girip kazandıktan sonra tercihimi İstanbul Teknik Üniversitesi’nin İnşaat Mühendisliği bölümünden yana kullandım. 1975 yılında üniversiteden mezun oldum. Aklımda hep devlete hizmet yönünde bir yönelim vardı, o dönemki konjonktür gereği kendime edindiğim görüş bu yöndeydi. Okul bitirme projemi karayolları üzerine yapmıştım, aklımda olan iki kuruluş ise Karayolları ve Devlet Su İşleri’ydi.

İki kurumun da sınavlarına girdim, öncelikle DSİ sınavının sonucu belli oldu ve kazanmam üzerine Ankara’ya mülakata gittim. Sonrasında artık bir DSİ çalışanıydım. Genel Müdürlük bünyesinde Ankara’da çalışmaya başladım. 1 sene süren bu deneyim dolu süreç sonrasında, sıkıldığımı ve daha hareket gerektiren, genç bir mühendise hitap eden dinamik bir iş ortamı konusundaki arzumu Daire Başkanlığı’na ilettim. Bu doğrultuda Bursa Doğancı Barajı’na gönderildim ve 1,5 sene de orada kontrol mühendisi olarak çalıştım. Ardından 7 sene boyunca Balıkesir şubesinde Balıkesir Ovası’nın sulanması ve Sarıbeyler Barajı gibi Etüd Plan Baş Mühendisliği gibi görevlerde bulundum. Ardından bir sebepten ötürü İstanbul’a tayinimi istedim. Büyükçekmece Göl Seddeleri projesinde çalıştım. Bölgenin kapanıp şube olması sebebiyle tayin sonucu İBB’nin başlamakta olan metro projelerinin bir parçası olmak istedim ve devlet memurluğundan belediye bünyesine bir yatay geçiş yapmış oldum. İlk olarak Yenikapı-Atatürk Havalimanı metrosunda kontrol mühendisi olarak çalıştım. Daha sonra belediyenin çeşitli metro projelerinde yaklaşık 25 yıl boyunca görev aldım. Bu süreçte Taksim-Yenikapı Metro Hattı projesinde görev aldım; Taksim-4. Levent Metro Hattı, Taksim-Kabataş Füniküler Sistemi projelerinde kontrol amirliği yaptım.

“Metro projelerine çağırıldım.”

O esnada İETT Genel Müdürlüğü’nün Kadıköy-Kartal Metro projesine çağırıldım ve kontrol amiri olarak oraya geçiş yaptım. Övünçle söyleyebilirim ki, normalde 1,5 km tünel kısmı dışında tamamı D100 karayolu ortasından geçecek olan bu hattın, tam anlamıyla bir metroya dönüştürülüp yer altına alınmasında rol oynayan ve altına imza atan 4 kişiden birisi benim. Orada 1 sene çalıştıktan sonra Edirnekapı-Sultançiftliği projesinde de İETT bünyesinde kontrol amirliği yapmaya başladım. İki projeyle birden ilgileniyordum. Daha sonra Kartal-Kadıköy hattı belediyeye devredilince benim İETT bünyesindeki görevim de sonlanmış oldu. Edirnekapı-Sultançiftliği hattı belediyenin müşavirsiz ve direkt olarak müteahhitle temasta, birebir yaptığı bir projedir. Çok yoğun bir yerleşim alanında ve altyapısı da berbat olan bir bölgedeki bir projedir. Bu hattın da yaklaşık 12 km’sini yerin altına alarak, zaten dar olan yolların iyice kalabalıklaşmasını engelledik. Çok yoğun bir çalışma temposu içinde çok değişik ve çeşitli imalatları uygulayarak sonuca vardığımız bir proje oldu. Burada karşılaştıklarım benim için hem mühendislik hem iş yönetimi bakımından büyük bir tecrübe oldu.

Unuttuğumu fark ettim, ilk yaptığımız tünel İncirli-M.İnönü Tüneli’dir. Yaklaşık 1 km olup tamamı NATM yöntemi ile yapılmış olan, D100 karayolu ile arasındaki et kalınlığı 10-15 metre arasında değişen muhteşem bir çalışmadır. Emekli olduktan sonra ise şu an bulunduğumuz bu projede kontrol amiri olarak başlayıp iki ay sonra proje müdürü olarak devam etmekteyim 2 senedir.

-Peki bu tecrübeleriniz arasında karşılaştığınız en büyük zorluk neydi?

Buradaki en büyük zorluk İstanbul’da iş yapmak. Tarihi Yarımada dediğimiz bölgede çalışma yapmak teknik anlamda çok sıkıntı oluşturuyor. Mesela Taksim-Yenikapı Metro Hattı’nda bunu yaşadık. Tarihi Yarımada durumundan dolayı tüneller bitmiş olmasına rağmen Haliç üzerinden bir köprü yapılamadı. Dolayısıyla bir işe yaramıyordu o ana kadar yapılanlar. Anıtlar Kurulu köprüye izin vermedi, oradaki dokunun bozulacağını öne sürdüler ve bunun üzerine bir rapor hazırlaması için Santiago Calatrava’yı devlet olarak çağırıp konuyla alakalı bir rapor hazırlamasını istedik. Kendisi de bu köprünün herhangi bir köprü olamayacağını ve ancak yüksek maliyetler sonucu dokuya hasar vermeyeceğini raporuyla bizlere bildirdi. İşte zorluk bu. Yapmak zorunda olduğunuz bir bağlantı var ve yapamazsanız tüm sistem anlamsız hale geliyor. Ben ayrıldıktan sonra o köprü, değişik bir mimariyle yapıldı. Verilen karar doğru muydu tartışılır fakat özellikle İstanbul’da bu tarz şeylerle karşılaşınca karar verebilmek ve gerekeni yapmak önemli. Onun dışında olası teknik sorunları da dikkatle ve kurallara uyarak engelleyebilir ve çözebilirsiniz. Hele bulunduğumuz çağda çözülemeyecek teknik bir sorun tanımıyorum. Devletin kendi kurumları arasındaki onaylar ve olurlar İstanbul’da çok zaman alıyor. Çok fazla yerleşim yeri olmayan bizim projemizde bile bu yönden çok fazla sorun yaşayabiliyoruz.

-Şuan sizin de bahsettiğiniz gibi, danışman firmanın proje müdürlüğünü üstleniyorsunuz. Müşavir firmaların projelerdeki temel rolleri ve görevlerinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Müşavirlik Türkiye için yeni bir kavram. Eskiden devletin kendi yapım elemanları vardı ve kendi imalatlarını bünyesindeki makine ve ekipmanla yapıyordu, Karayolları da öyle. Fakat kısıtlı çalışma saatlerinden dolayı istenilen randıman alınamayınca devlet yapı ihtiyaçları için yavaş yavaş yüzünü yüklenici firmalara çevirdi. Bu geçiş süreciyle birlikte devletin bu mekanizmayı kontrol etme için ayrı bir kola ihtiyacı çıktı ve bu işi de ihale ederek müşavirliklerin doğmasına sebep verdi. Devlet ile yüklenici arasında olan ve devlet adına kontrol yapan daha kapsamlı ve daha deneyimli bir kurum müşavirlik.

Kabaca tarif edersek müşavir, Devlete ve hatta yükleniciye de hem danışmanlık hem de denetim yaparak projenin en verimli şekilde ilerlemesine gayret gösterir. Bu desteğimizi hem sahada hem ofis ortamından yürütmekteyiz.

-İnşaat mühendisliği veya mimarlık okuyan arkadaşlarımıza bu yeni dönemde ne gibi tavsiyeleriniz olabilir? Takım çalışması, liderlik vasfı ve iletişim kabiliyetleri gibi kişisel özellikler mi yoksa daha çok teknik özellikler mi bu sektörde genç adayları öne çıkarır?

Soruda saydığın bütün bu özellikler bir mühendiste olması gereken özellikler. Bazıları az bazıları fazladır belki ama en önemlisi işini severek yapmaktır benim için. Teknik bilgiyi mühendis adayları üniversitede alıyorlar fakat İTÜ mezunu bir mühendis olarak çıktığımda hiçbir şey bilmediğimi rahat rahat söyleyebilirim. Uygulamalar ve tatbikatlar insanı pişiriyor. Teknik bilginin önemini tabi ki biliyorum fakat işte öğrenilecek çok şey var. Bir proje müdürüyüm fakat hala bilmediğim çok şey var. Kalite kontrol çalışanı bir arkadaşımdan bir şeyler öğreniyorum hala çünkü detay bunlar, çalıştıkça öğreniyorsunuz. Öğrenmenin ve bilginin sınırı yok. Ama dediğim gibi işi sevmek ve ayrıca disiplin çok önemli. Çalıştığınız projenin ne işe yaradığını, kimlere hizmet edeceğini ve buradaki en ufak bir ihmalin bile nelere mal olabileceğini düşünerek çalışmak çok önemli. Öngörülemeyen sorunların da üstesinden gelecek yetenekli ve kabiliyetli gençlerin elde etmesini sağlamak lazım. Bu da ister müteahhit ister müşavir ister idare olsun, iş disiplininden ve işini sevmekten geçiyor.

Yabancı dil konusuyla alakalı olarak da, iş ortaklığı yapılan yabancı firmaların yöneticileriyle toplantılarda yüz yüze iletişime geçebilmek önemli bir faktör. Tercümana ihtiyaç duymamanın farkını hissedebiliyorsunuz. Dünya globalleşiyor, gençlerimiz de bu konuda fena değiller, gördüğüm kadarıyla bir yabancı dille yetinmeyip iki ve üçüncü dili bile öğreniyorlar. İngilizce ve Almanca artık alışıldık denebilir, bunlar dışında Çince ve Japonca gibi diller de çok önemli bir pozisyonda. Çünkü artık birçok proje uzak doğu ülkeleri ile birlikte yürütülebiliyor.

-Her meslekte stresin yeri vardır, fakat insanlarla iç içe olduğumuz inşaat sektöründe bu stres biraz daha yoğun dersek sanırım yanılmış olmayız. Böyle büyük bir projenin stresiyle bir mühendis olarak siz nasıl başa çıkıyorsunuz?

Bence en büyük stres işin uygun şekilde yapıldığından emin olmak için sarf ettiğiniz strestir. İnanıyorum ki müteahhitin proje müdürü geceleri uyuyamıyordur gelen telefonlardan. TBM müdürü için de aynısı geçerli. Bu iş stresi bence birinci plandadır. Bunun ötesinde idari mekanizmaların stresi pek doğru değil, şahsen ben üzerime alınmam. İşinizi doğru yaptığınızı bilirseniz ve gerekli açıklamaları yapacak bilgi birikimine sahipseniz bu stresi çok yaşamazsınız. Biraz da benim kişiliğimle alakalı tabi bu stresi pek hissetmiyor olmam. Sakin biriyimdir, üst düzey yöneticilerle çalıştığım dönemlerde bile, işi doğru yaptığımı bildiğimden dolayı o tarz bir şey yaşamadım. Cross-passage’larla alakalı yaşadığımız bir sorun vardı mesela, 244 metrede bir isteniyor fakat çok yoğun su var. Bunun için çözüm ürettiğimizde, olası bir yangın durumunda bundan 10 yıl sonra 20 yıl sonra insanlara zarar verip vermeyeceğini düşünmek, standartlara uyamayıp başka standartları denemek ve çözüm yolları aramak… Stres bu aslında. Özellikle halkın yoğun kullanacağı projelerde yaşadığım en büyük stres budur. Diğer stres faktörleriyle bu yaşta başa çıkmayı öğrenmiş olmalıyız zaten değil mi?

-Stres bu işin güzel yanı diyebiliriz o zaman?

Bir ölçüde stres insanı kamçılayan şeydir, şevklendirir ve daha dikkatli olmanızı sağlar.

-Böylesine büyük bir projede yer almak büyük bir bilgi birikimi ve deneyim gerektiriyor. Sektörün bu dalında ilerlemek isteyen mühendis veya mimar adaylarına en önemli tavsiyeniz nedir?

Türkiye’nin her yerinde tünelcilik alanında çeşitli hamleler var. Eğer bu yönde meraklıysanız öncelikle yüklenci cephesinde çalışmanızı öneririm, kendinizi geliştirme bakımından. Devlet sektörü biraz daha durağandır. Gündüz Başat çalışmaya devlette başladı, belki de bir hata idi bu. Ama benim o zamanki vizyonum doğrultusunda devletin imkanlarını korumak adına böyle bir karar almıştım, dönemin koşullarına ve bana göre doğruydu. Daha sonraki yıllara ve gelişmelere bakıyorum. Peki pişman mıyım? Değilim. Hep güzel fırsatlar çıktı önüme ve kendimce güzel projelerde çalıştım olabildiğince. Hep birebir işin içinde olmak, beni tatmin etti.

-Son olarak tüm bu sorduklarımızın yanı sıra değinmek istediğiniz veya öneride ve/veya uyarıda bulunmak istediğiniz bir husus var mı?

Ben Gündüz Başat olarak belli bir tecrübeyi geçirdim, belki de bu son projem. Kendi oğlum dahil herkese öğütlediğim bir şey vardır. Öncelikle dürüst olacaksınız, işinizi severek yapacaksınız ve emeğe saygı duyacaksınız. Emek çok önemli. Bugüne kadar birçok açılışta, temel atmada, kabulde bulundum. Kabulde istasyonun bir yerinde karo seramikteki ufacık çatlağa takılır birisi kabulde, “Aa bak hata!” der. Belki onu görmek hakkı ama onun altında neler yattığını ve o işin ne emeklerle yapıldığını siz kendiniz gördünüz arkadaşlar. O iş emekçi insanların ve çalışan insanların emeği. Ona saygı duyduktan sonra kendi emeğinizin değerini de anlarsınız. Bu işler işi birebir yapan tabakanın emeğiyle oluyor. O insan grubunun biz teknoloji yanıyız. Sahaya kontrole inen arkadaşlarımız emek sarf etmiyor mu, tabi ki ediyorlar. Kontrol ediyorlar, inceliyorlar. Aynısı müteahhitin mühendisleri için de geçerli. O müteahhitin işçisinin emeği hele çok daha farklı. Onun için hep bunu öğütlerim, emek çok önemli. Emeğe saygı duyduğun an, yapılan işe de yaptığın işe de büyük saygı duyarsın. Gençlere en büyük öğüdüm bu olur.

 

Eğer söyleşimizi beğendiyseniz ve sektör içinden daha fazla kişiyle söyleşi/ropörtaj görmek istiyorsanız sitemiz alt başlıklarından “Ropörtajlar” alt başlığına göz atabilirsiniz.

 

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz