Teknoloji bu denli hızlı gelişirken uyum sağlayabilmek ve hayallere ulaşabilmek mümkün mü?
“Bilim mi sanat mı?” diye düşünecek olursak ikisi birbirinden oldukça farklı alanlar gibi görünüyor. Ancak mimari, bu iki disiplini birleştiren bir araç olarak düşünülebilir. Bilimin ve sanatın ilerlemesiyle aynı şekilde mimari de kendini yenileyebilir mi? Hayatımızın her alanında söz sahibi olan mimarinin teknolojiyle ilişkisi nedir? Bütün bu sorulara adeta cevap olacak şekilde çalışmalar yapan Türk mimarımız Güvenç Özel, ilerici fikirleri ve cesaretiyle kendi mimari görüşünde yeniliklere imza atıyor.
Teknoloji yanlısı mimarımız form, yapı tekniği, felsefe, sanat, bilim ve bunların şehir şehir kültüründeki etkilerine yönelik çalışmalarla karşımızda. Mimarlığın dışındaki bu disiplinlerden aldığını belirtiyor.
Akademik kariyerinde de yüksek bir başarı göstermiş olan Özel, adını sıkça duyduğumuz aykırı mimar Frank Gehry gibi büyük isimlerle çalışma fırsatı bulmuş. Yaptığı konut projlerine baktığımızda Gehry’nin izlerini taşımakta olduğu görülüyor.
Ozel Office ismiyle kendi ofisini kurmuş ve farklı alanlardaki kişilerle işbirliği yapmaktadır.
Betonu yumuşatmayı kendine öz bir tarz edinmiş olarak ve üst düzey malzeme bilgisinin yanı sıra teknolojiye uyum sağlayarak ileriye dönük tasarımlarda başarıyla yer almaktadır. Robot, sensör, üç boyutlu yazıcı tekniklerinin mimariye entegre edilmesine yönelik araştırmalar yapmaktadır. Mars’a kadar uzanan bu çalışmalarla belki de kendimizi 20 yıl sonra Mars’ta bulmamız çok uzak bir hayal gibi görünmüyor.
İnteraktif sunumlar ve projeler gerçekleştiren mimarımız teknolojiyi uzman olduğu mimarlık ile etkili bir şekilde birleştirmiş.

İlk interaktif kurulum olan Cypher, sanal gerçeklik, robotik, sensör etkileşimi ve makine öğrenimi yoluyla deneyim oluşturan heykel.
Heykel kızılötesi ışınları ile seyircinin mesafesini ölçebilme ve kendini buna göre değiştirebilme özelliğine sahip. Heykelle bağlantılı bir sanal gerçeklik başlığı kullanıcıyı iç mekana ışınlar. Bu sayede deneyim ölçeğimiz nesneden mekana doğru değişir.
Yenilikçi ve farklılık mimarı olan Güveç Özel, farklılığı önemsediği gibi kalıcı olmayı da önemsiyor. Mekanların farklılaştıkça kalıcılığının daha fazla sağlandığını düşünmekte.
Daha büyük çaplı, Düşünmekan olarak tercüme edilen Cerebral Hut adlı kurulum ise mimarlıkla; insan düşüncesi, etkileşim, konsantrasyon, hareket ögeleri arasındaki bağlantıyı araştırır.

Yapılı çevrenin hem mimari hem kentsel ölçekte ruh sağlığımızı etkilediği düşünülür. Ya bu ilişkiyi tersine çevirebilsek? Psikoloji mekanlardan değil de mekanlar psikolojiden etkilense? Fiziksel sınırları doğru bir şekilde baştan yapılandırmak amacıyla kinetik bir mimariyle, kullanıcı ve onun fikirleri arasında bir ilişki kurmak nasıl olur? Belirli kalıpların içine sıkışmamış bir mimari olası mıdır?
Elektromanyetik bir başlık kullanan kullanıcının odaklanma seviyesine göre şekil değiştiren yapıda kullanıcı kadar odaklanırsa alanın fiziksel sınırları da o kadar değişmekte.
Peki sürekli bu tarz mekanlar için olsaydık neler hissederdik?
Katılımcılarımız bu soruya iki farklı açıdan baktı. Duyguları yoğun bir şekilde yaşayarak ve o duygunun tüm ayrıntılarını hissediyor olmak olumlu bir bakış olarak savunulurken bununla ilişkili ters bir düşünce de oluştu. Sabit bir mekan içindeyken bile düşüncelerimizi kontrol etmekte zorlanırken mekanların bu şekilde değişken bir yapıda olması psikolojimizi kötü etkileyebilir. Biz de ikinci düşünceye katılıyoruz.
Teknolojiyle mimarinin anlamlı bir şekilde birleşmesinden bahsediyoruz.
Bu unsur kent bazında düşünüldüğünde ne gibi pozitif etkileri olabilir? Hangi alanlarda nasıl faydalanabilir? Metropol şehirlerin en büyük problemi ulaşım hakkında düşünelim. Teknoloji ulaşım faktörüne etki edebilir mi?
Şehir planlanmasında robotlaşan teknoloji büyük bir role sahip. Elon Musk’ın Motors şirketiyle işbirliği içinde çalışmalar yürüten ve otonom araçlar üreten Güvenç Özel 20 sene içinde gelişmekte olan yapay zekanın robotlaşmış ağlarla ulaşımı yeniden düzenleyeceğini düşünüyor. Robotlaşmış ulaşım ağı ile, kişisel araç sayısının azaltılması, park yeri alanlarının ve ulaşıma ayrılan zamanın azaltılması gibi birçok pozitif etkisi var. Park halindeki araçların kapladığı alanların sosyal alanlara dönüştürülmesi fikri de bir diğer pozitif unsur.
Kent ölçeği kadar geniş düzeyde olmasa da kalabalıkların içinden sıyrılarak odak noktası haline gelebilecek bir yapıya teknoloji dahil olabilir mi?

Coachella Vadisi müzik festivali için tavsiye edilen robotik kontrollü mimari sistem gün boyunca gölgelik olarak hizmet verirken geceleri interaktif bir anıt haline geliyor. Böylelikle sabit duran bir kütle örneği olmaktan kurtuluyor.
Bu sayede daha fazla kullanıcı çekmesinin yanı sıra dikkat çekici unsur olarak alanı temsil edebiliyor. Değişen gölgelerle, kısıtlanmamış mekan algıları oluşturmakta ve yine değişkenlik ilham kaynağımız.
Yolun sonuna mı geldik? Yoksa yeni bir başlangıç yapmak mı üzereyiz? Bu kadar yolu boşuna gelmedik. Hazırsanız kemerleri bağlayın. Yolculuk epey uzaklara! Kızıl gezegen Mars’a!
Teknolojist mimarımızın görüşüne göre 20 sene içinde Mars’a insanlı yolculuklar başlayacak. Orada yeni bir yaşam alanı kurulacak.
NASA bu yaşam alanlarının tasarlanması üzerine bir proje yarışması organize ediyor. Mimarımız ve ekibi 168 proje arasından 3. seçiliyor.

Göz ardı edilemez bu başarının ayrıntılarına girecek olursak dört astronotun yaşamlarını sürdürebileceği yaşam alanları, laboratuvarlar ve yaşam destek ekipmanları barındırabilecek yüz metrekarelik bir mekan. Üç boyutlu baskı tekniği ve kompozit malzemeler kullanılarak oluşturulmuş. Hayalleri süslemekte olan Mars’a seyahat fikrini çeşitli açılardan ele alacak olursak en güzel yönü orada yapılacak araştırmalar sonucu keşfedilen malzemeler veya deneyler sonucu verileri Dünya’da kullanabilme düşüncesi. Mars’ta keşfettiklerimizle Dünya’yı daha iyi bir yer haline getirebilir miyiz? Kızıl Gezegen’den Mavi Gezegen’e katkı!
Bir başka yön ise Mars yolculuğuna tek yönlü gidiş bileti kesilmiş olmasıdır. Geri dönüşü olmayacak şekilde planlanan bu kolonileşme fikri heyecan verici olduğu kadar ürkütücü de. Bu uzay yarışları, bizlere mimarinin bizlere mimarinin bir koz olarak kullanıldığını mı gösteriyor? Dünya’dan yüksek teknolojiyle ayrılıp, varılan yerde ilkelliğin hat safhalarında hayatta kalma mücadelesi verilecek. Beslenme, barınma, nefes alabilme… Belki de Mars’ taşınmak bir hapishaneye mahkum edilmekten farksız. Bilimsel veriler eşliğinde Dünyadan %95 oranında daha fazla karbondioksit içeren bir gaz tabakasında, atmosfer yokluğunda ve basınç altında, Güneş’in bile bizi istemediğini belirtircesine ölümcül ışınlar ışınlar ve yüklü parçacık yağmurlarına ve daha bir çok şeye maruz kalarak…
Issız kızıl topraklarda ortam şartlarından sakınarak “yaşamak” ve prototip mekanlarda ömür geçirmek.
Birçok senaryoya çevrilebilecek bu gizemli macerada ve nicesinde siz değerli okurların hayal gücünün hep çalışması dileğiyle!

Yazarın diğer yazıları için tıklayınız.