PAYLAŞ

Yaşayan Değerler etkinliğimizde bu hafta İTÜ Mimarlık 1961 mezunları ve Mimarlar Odası 1990 Ulusal Mimarlık Ödülü sahipleri Doğan Hasol ve eşi Hayzuran Hasol’u ziyaret ettik. Mesleki hayatlarındaki çalışmalarıyla ülke tarihine adını kazıyan çift, bizleri ağırlamaktan ve sohbet etmekten duydukları mutluluğu ziyaretimizin sonuna kadar hissettirdi.  Sohbetimiz boyunca bizlerle faydalı yazılar paylaşarak ve ikramlarda bulunarak ne kadar misafirperver olduklarını gösterdikten sonra bir ömre sığdırılması güç olan hayat tecrübelerinden tavsiyelerde bulundular.

Sohbetimize mimarlığın varoluşundan beri aynı itibarı gören bir meslek olduğundan bahsederek başlayan Hayzuran Hasol, önemli olan noktanın sevdiğimiz mesleği yapmak olduğunu söyledikten sonra sözlerine verdiği hayat tavsiyeleriyle devam etti. Kendimizi geliştirmemiz, çevremizden mümkün olduğu kadar bilgi ve tecrübe edinmemizi, eğitim kadar içimizdeki “biz”i bilip ortaya çıkarmamız ve kendimizi tanıyarak, deneyerek meslek seçmemiz gerektiğini vurguladı. Mezunumuz, kendi dönemlerinde iyi eğitim alanların teknik üniversiteye gittiğinden bahsettikten sonra eşi söze girerek mesleğini mimarlık olarak belirlemesinden duyduğu mutluluğu belirtti ve meslek seçiminde yeteneğin önemiyle ilgili olarak da neyi kolay yapıyorsak ona yeteneğimiz olduğundan bahsetti. Hayzuran Hasol, kendi yolumuzu bulurken sağ – sol yapabileceğimizi ancak vakit kaybetmememiz gerektiğinin altını çizdikten sonra Doğan Hasol konuyu mimarlığa yöneltti.

“Bakmak, görmek, öğrenmek ve çözümlemek…”

“Mimarlık sadece tasarımdan ibaret değil.” diyerek konuyu açan Doğan Hasol’un sözlerine eşi devam etti. Mimarlıkta ana başlangıcın düşünme ve düşünmeyi öğrenmek olduğunu; sonrasında ise baktığımızı görmeyi, bunun içinse görmeyi öğrenmeyi, öğrendikçe çözümlemeyi, çözümledikçe öğrenmeyi sağlamak gerektiğini belirten Hayzuran Hasol, sonrasında dönemleri ve özellikleri bina yapısından öğrenebildiklerini, mimarlık dışında hiçbir mesleğin yaşadığı dönemi geleceğe aktarma ayrıcalığına sahip olmadığını söyledi.

“Binaların dürüstlüğü”

Sohbete mimarlığın tarihiyle devam eden Doğan Hasol, kubbeyi Roma’nın bulduğunu, tarım çağı mimarlığının Sinan mimarlığına ait olduğunu, günümüzün bilgi ve iletişim çağı olarak nitelendirilebileceğini aktardı ve binaların yalan söyleme hakkı olmadığından bahsetti. Anıtkabir’in, Atatürk’ün çağdaş mimarlık anlayışına uymadığını söyleyerek tüm ilgileri üzerine topladıktan sonra Avrupa mimarisinin 19. yüzyılda Türk mimarisine hakim olduğunu söyledi. “Her milli mimarı fenadır, her iyi mimarı fenadır.” diyerek kendisine ait özlü sözünü ortaya atan Hasol, günümüz mimarlığını “Modern mimarlık değil, çağdaş mimarlık.” şeklinde yorumladı.

“Tecrübe pahalıdır.”

Postmodernizm gibi uç ve üstüne koyacak fikirlerin tutmayabileceğini vurguladıktan sonra yapılacak projelerde kalıp olmadığını, bir projeyi başka bir yerde kullanılamayacağını belirtti. Mimarlıkta ütopyanın olmadığını, geçmişte ütopya olarak görülen şeylerin günümüzde gerçek olduğunun üstünde duran Doğan Hasol, mimarlıkta her şeyin başında düşünmenin geldiğini, tıkanmak diye bir olayın olmadığını, her zaman başka bir yolun var olduğunu söyledikten sonra “Tecrübe en pahalı bilgidir. Çok okuyun, çok araştırın.” diyerek sözü eşine devretti.

“İnsani duygulara hasret!”

Genç neslin uyanık olduğunu görmenin kendisini çok heyecanlandırdığını anlatan Hayzuran Hasol, aynı zamanda genç neslin üzerinde çok büyük yüklerin var olduğundan bahsetti. Dünyada herkesin içine kapanmış durumda olduğunu, insancıl yaklaşımdan bahsetmenin artık pek mümkün olmadığını söyleyip; insani duyguları besleyen, huzurlu ve rahat bir ortam yaratmanın gerekliliğinin ve bunun mimarinin bir görevi olduğunun üzerinde durdu. İstanbul’da öğrenim görmenin neredeyse her şeyi ulaşılabilir kıldığını ve bu durumun bizler için ne kadar büyük bir şans olduğunu belirten Hasol çifti, insanların çevreyi, çevrenin ise insanları yarattığını söyledi.

“20 milyonluk şehirde denetim mümkün değil!”

Doğan Hasol, mimarlığın eskiden “Güzellik + sağlamlık + işlevsellik” olarak işlediğini fakat bunun günümüzde “Güzellik x sağlamlık x işlevsellik” şeklinde evrildiğini, yani biri olmadan diğerinin bir öneminin olmayacağını söyleyerek ortaya çarpıcı bir formül atıp, “Mimarlık sanatların anasıdır.” diyerek Hegel’den alıntı yaptı. 20 milyonluk şehirde denetimin mümkün olmadığını, kentsel tasarım ve kentsel planlamanın birlikte olması ile en baştan sağlam adımlarla ilerlenmesi gerektiğini belirtip, “Devletin planlanma teşkilatı yok .”  diyerek eleştirilerine başladı. Hava alanı yapımı ile olayın bitmediğinden, bu inşa ile çevre yerleşkelerin artacağından, mimarlığın toplumun yol göstericisi olduğundan, doğru yapı yapmanın ve yapılan planın uygulanması gerektiğinden bahsetti.

“Mimaride her şeyin bir anlamı vardır.”

Sözlerine, bir projenin sadece bir yere ait olduğunu, eskinin bugüne yanıt vermeyeceğini, eskiden sadece faydalanabileceğimizi söyleyerek devam eden Doğan Hasol, ülkemizde bilgiye para vermek istenmeme gibi bir durumun varlığından söz etti. Mimaride her şeyin bir anlamı olduğunu belirttikten sonra buna örnek olarak pencere parmaklıklarında çıkıntı olmasının nedeninin yalnızlık yaşayan insanların dışarı bakabilmesi için olduğunu anlattı. Yazdığı mimarlık sözlüğünü askere gitmeden önce 6 ayda bitirmeyi planlarken sözlüğü bitirmesinin 7 yılını aldığını ve eskiden kendisi için maymun iştahlı dendiğini belirtip, mimarlığın içine girdikçe soru işaretlerinin devamlı arttığını söyledikten sonra eşi de meraklı olmanın bu meslek için şart olduğunu söyleyerek kendisini onayladı.

“Hiçbir şeye yetişemeyen insan, zamanını planlayamayan insandır.”

Mezun çiftimiz, sohbete paylaşımcılığın öneminden ve zamanın parayla satın alınamayacak tek şey olduğundan bahsettikten sonra ziyaretimizi çok çarpıcı bir sözle noktaladı: “Hiçbir şeye yetişemeyen insan, zamanını planlayamayan insandır.”

PAYLAŞ
Önceki makaleAntarktika Araştırma Merkezi Projesi
Sonraki makaleYurt Dışında Staj: Kazakistan
“İTÜ Mezunları Derneği Öğrenci Kulübü” 2014 yılında, kendilerini geliştirme konusunda oldukça büyük gayret sarf eden üniversite öğrencileri önderliğinde kurulmuş, İstanbul Teknik Üniversitesi'nde 300’ü aktif toplam 5000’e yakın üyesi olan en aktif öğrenci oluşumlarından biridir. Düzenlediğimiz etkinlikler ve yürüttüğümüz projelerle İTÜ’lü mezunlar ve öğrenciler arasında köprü görevi görmekteyiz. İTÜ kültürü yıllar önce şu an bizim oturduğumuz sıralarda oturan asırlık çınarlardan, engin tecrübelerden öğrenmeye; bu eşsiz ve değerli kültürü devam ettirmeye çalışıyoruz.

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz