Kosifler Kullanılmış Oto Pazarlama ve Satış Direktörü Emir Kosif ile gerçekleştirdiğimiz keyifli söyleşi. Bizi ağırladığı için kendisine teşekkür ederiz.
Öncelikle StructPedia ailesini kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sizi tanımak isteriz, bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Merhaba, ben de ziyaretiniz için teşekkür ederim. Şu anda 31 yaşındayım, 9 senesi kurumsal iş hayatı olmakla birlikte 13 yaşından beri aktif olarak çalışmaktayım. 10 yaşında Emir Kosif’in Fenerbahçe Fan Kulübü ile başlayan bu serüven bugün Kosifler Kullanılmış Oto Pazarlama ve Satış Direktörü olarak devam ediyor. Üniversitede vermiş olduğum derslere ara verdim fakat kısa aralıklarla üniversitelerde seminerler veriyorum. Kısmetse önümüzdeki eğitim yılı içinde de tekrar ders vermeye başlayacağım.
Geçmişinize göz attığımızda gençliğinizden itibaren girişimci bir yapıya sahip olduğunuzu görüyoruz. Öğrencilik yıllarınızda kendinizi geliştirmek için hangi adımları attınız? Ne tür organizasyonlarda yer aldınız?
Üniversite hayatına girdiğimde de, öncesinde de her daim çalıştım. 15 yaşındayken internet üzerinden hosting hizmetleri vermeye başlamıştım, yani 2003 yılını düşündüğümüzde o yaşta hosting hizmeti veriyor olmak önemli bir tecrübeydi. O yıllarda profesyonel web tasarımı yapan insan sayısı bile çok azken, şimdilerde hatırlanmayan MIRC dediğimiz uygulamanın sunucularının alt yapılarını, bir çok firmanın web hosting hizmetlerini vesaire sağlıyordum.
Üniversite çağımın sonuna kadar ki en önemli tecrübem; 2010 yılında henüz üniversite 2. sınıfı bitiriyorken Vodafone Türkiye’ye girmekti. 22 yaşında, 9 bin başvuru arasından seçilmiş 35 kişiden biri olarak, program dahilinde satıştaki tek çalışan olarak ilk kurumsal deneyimime başladım. Mezun olduğumda beni çok ileriye taşıyan, çok hızlı ilerleme imkanı veren ve hatta 27 yaşında üniversitede ders vermeye başlamamı sağlayan etkenlerden önemli bir tanesi Vodafone Türkiye tecrübemdir.
Kosifler İnşaat’ta Proje Geliştirme Müdürü olarak görev aldığınız süreçte, proje geliştirme aşamasında temel parametre olarak neleri göz önüne alıyordunuz, sektörde ne gibi problemler görüyordunuz?
Temel parametrem her daim fark yaratmaktır. Türkiye’de İYİ olarak anılan birçok markanın çalıştığı mimarlar bir mutfak çizimi için bile yanınıza geldiğinizde aynı bir marangoz gibi eviyeyi nereye koyalım, buzdolabını nereye koyalım diye size soruyor. Halbuki benim beklentim ben eviyeyi şuraya istiyorum desem dahi, Emir Bey oraya koyarsak olmaz, mutfağımız 10 metrekare, buzdolabını şuraya, fırını buraya koyarsak harika olur. Hatta şuradan da bir gizli masa çıkartır, yer kazanırız demesi. Hayatında 1 limon satmamış akademisyenler üniversite sıralarında öğrendikleriyle satışı, pazarlamayı öğretiyor. Yine inşaat sektöründe de tıpkı diğer sektörlerde olduğu gibi birçok mimar üniversite sıralarında öğrendikleriyle kendisini ve vizyonunu geliştirmeden, gelişi güzel, sıradan projelere imza atıyorlar.
-Hangi projelerde görev almıştınız?
Bağdat Caddesi’ndeki kentsel dönüşüm projeleriyle ilgileniyordum lakin 2016 sonuna doğru sektörün gidişatını da göz önünde bulundurarak farklı fırsatlara yöneldim.
Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden biri olan inşaat sektörünün bu hale gelmesini nelere bağlıyorsunuz? Kısa vadede sektör tekrar eski gücünü kazanabilir mi?
Bu tamamen ülke ekonomisiyle paralel giden bir süreç. Maalesef Türk ekonomisi uzun yıllar sadece inşaat üzerine kuruldu. Hali hazırda da birçok sektör gibi inşaat sektörü de zor dönemlerden geçiyor. Önemli sebeplerden biri de hemen her sektörden iş insanının inşaat sektörüne yönelmesi. Kentsel dönüşümden önce Bağdat Caddesi’ne girdiğinizde bir sokakta 3-5 tane daire alternatifiniz varken, bugün girdiğinizde her sokakta onlarca belki yüzlerce daire alternatifiniz var. Haliyle arz talep dengesi de oturmadığı için inşaat sektörü bu duruma geldi.
Kısa vadede sektörün eski gücünü kazanması zor gözüküyor. Atılacak doğru adımlar ile ekonomimiz geliştikçe inşaat sektörü de, şu an içinde bulunduğum otomotiv sektörü de muhakkak iyileşecektir. Suya atladığınızda ilk başta en dibe dalarsınız ki yerden güç alıp en yükseğe doğru zıplarsınız. Şu anda da Türkiye’miz öyle bir süreçten geçiyor.
Kosifler Group olarak inşaat sektöründe şu an için ne gibi çalışmalarınız bulunuyor?
Antalya şubemizi çok büyük bir yatırımla yeni showroomlarına kavuşturduk. Samsun’da keza çok büyük ve bütün Karadeniz’e hitap edecek, hem satış noktasıyla hem servis noktasıyla hizmet verecek bir yatırım yaptık ve çalışmaları devam ediyor. Kavacık’ın resmi açılışının 2. yılı dolmak üzere.
Markaların günümüzde çok hızlı değişen tüketici davranışlarından olumsuz etkilenmemesi için uygulamaları gereken pazarlama stratejileri sizce neler olmalıdır?
Markaların artık geleneksel pazarlamayı tamamen rafa kaldırıp, gerilla pazarlamaya yönelmesi gerekiyor, yani farklı zamanda farklı yerde farklı işler yaparak insanların karşısına farklı şekillerde çıkmaları gerekiyor.
Bugün hepimiz eminim onlarca belki yüzlerce mesaj, e-posta alıyoruz. Bunlardan gerçekten kaç tanesini açtığımıza baktığımız zaman çok komik istatistikler var. Dünyada her gün ortalama 50 milyar tane e-posta gönderiliyor ve bunlardan sadece 1 milyon tanesi açılıyor. Bu açılan 1 milyon e-postadan da sadece her 10 binde üç tanesi satışa dönüşüyor. Hala bir çok firma bu tür iletişimleri deniyor. Buna otomobil firmaları da inşaat firmaları da dahil. Güzel bir örnek olarak giyim sektöründeki büyük oyuncuları düşünelim. İnternette gezerken çanta bakan müşteriye çantalar hakkında bilgilendirme yaparken, takım elbise baktıysanız ertesi gün size takım elbiselerimizde indirim var diye reklam gönderebiliyor. Bu gibi minik ama doğru oyunlarla sizi daha fazla harcamaya, daha çok alışveriş yapmaya teşvik ediyorlar. Yani işin özü alışılagelmişin dışında kişiye özel dokunuşlarla tüketiciye ulaşmamız gerekiyor.
İş hayatınızda karşılığını alamadığınız yatırımlarınız veya büyük başarısızlıklarınız oldu mu? Böyle durumlarda sizi tekrar ayağa kaldıran motivasyonlar neler oldu?
Karşılığını alamadığım yatırımların olduğunu pek düşünmüyorum. En büyük yatırımım biriktirdiğim dostlarımdır. Maddi anlamda hani şuraya yatırım yaptım başarısız oldum gibi çok fazla sayıda girişimim veya yatırımım olmadı. Gençlere vereceğiniz tavsiye diye sorarsanız; şöyle bir yaklaşımı önemsediğimi ifade edebilirim. Üniversite sınavında 4 tane yanlış 1 tane doğruyu götürüyor, yani sistem sizi yanlış yapmaktan korkutmaya doğru yönlendiriyor. Ne zaman ki insanlar 4 yanlış 1 doğruyu götürürden, 4 yanlış 1 doğruya götürür felsefesine geçebilirse o zaman başarılı ve en önemlisi mutlu olurlar. Bugün Alibaba’nın kurucusunun hayatını anlattığı videoyu izleyin. Onlarca yatırım yaptığını ve başarısız olduğunu söyler. Ne der: “Hatamdan ders aldım. Düştüm ama hatalarımdan ders almaya baktım ve her zaman ayağa kalktım.” Dediğim gibi 4 yanlıştan korkmayıp o yanlışların seni doğruya götürdüğüne inanırsan ve onlardan faydalanırsan her zaman başarılı olursun.
Artan dijitalleşme ile değişen pazarlama teknikleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Eskiden pazarlama denilince bütün işi pazarlama departmanının yaptığı aksiyonlar algılanırdı. Şimdilerde ise sizin insan kaynakları departmanınız, kat görevliniz, satış personeliniz, muhasebede çalışan personeliniz dahi tamamen sizin pazarlamanızın bir sembolü oluyor. Hatırlarsınız BMW’nin 100. yılı için Mercedes’in yapmış olduğu bir reklam vardı. Sadece bir gazeteye reklam verdiler. “100 yıllık rekabetiniz için teşekkürler, bundan önceki 20 yıl çok sıkıcıydı.” Bir gazete sayfasına verilmiş bir reklam bütün dünyada dijital bir reklama dönüştü.
Yani bugün dijital reklam diye sınırlandırmamak lazım. Bir restoranda size sunulan bir kahve veya şık tasarıma sahip bir yemek dahi pazarlamaya dokunuyor.
Geleneksel pazarlama dediğimiz artık biraz şeye benziyor; çocukları futbol oynarken izlediyseniz 20 tane çocuk bir topun arkasına geçer, top nereye onlar oraya koşar. Hep verdiğim bir örnektir bu, hiçbirinin aklında gol atmak yoktur. Sadece topun peşinde gidip topu kapmaya çalışırlar. Sağa koş sola koş şuraya koş buraya koş diyorlar ama kaleyi düşünen kimse yok. Bizim geleneksel pazarlama da öyle. Hiçbiri gol atmayı düşünmüyor. Televizyona reklam verelim, işte şuraya reklam verelim. Hep gelenekselden gelen yanlış bilgiler. Yine aynı şeyi hatırlatacağım, hayatında bir tane limon satmamış insan üniversitedeki hocalarından öğrendiği veya kitaplarda okuduğu ile satış öğretiyor ama gerçekten hiç satış yapmamış kişiler.
Dizi izlerken bile neyi farklı yapmışlar diye her daim incelemek gerek. Netflix dizilerine Dikkat edin, her bir dizide siyahisi, Asyalısı, Avrupalı’sı, Türk’ü vardır. Herkese hitap eder, herkesin kendinden bir şey bulmasını sağlarlar. Hatta kişiye özel film kapağı dahi hazırlıyorlar. Siz bir hafta içinde hala o diziye tıklamamışsanız kullandıkları algoritma sayesinde sizin hoşunuza gidebilecek yeni bir kapak yaratıyor. Buyrun size yeni nesil pazarlama. Tam olarak bu yüzden de şu an dünyadaki en büyük medya sağlayıcılarından bir tanesi konumunda.
Aynı zamanda Okan Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak bulundunuz. İş dünyası hakkında öğrencilerinize verdiğiniz en önemli tavsiyeler nelerdir?
Mutlaka ve mutlaka okurken çalışın. Bugün mesela dersi dinlerken öğrenciler şey düşünüyor: “Ben mühendis olacağım neden sözel dersler görüyorum? Ya da ben işletme okuyacağım neden sayısal dersler görüyorum?” Bugün gereksiz gördüğünüz bir matematik problemi bile sizin bundan 5 sene sonra bir problem çözerken hiç beklemediğiniz bir şeyi görmenize veya daha önce hiç karşılaşmadığınız bir problemde çok daha seri ve doğru kararlar almanıza yardımcı olabilir. Kısacası beyin jimnastiği olarak bakmak, en azından ilginizi çeken dersleri çok iyi dinlemek lazım. Çok ders çalışmak demiyorum. Ben de çok ders çalışan biri hiç olmadım ama dersleri çok iyi dinlerdim. Bir yandan da sosyal hayatı ihmal etmemek önemli. Burada House of Cards dizisinden bir güzel alıntı yapalım. ‘’Güç, emlak gibidir. Her şey konum, konum ve yine konum hakkında. Kaynağa ne kadar yakınsanız, değeriniz de o kadar yüksek olur.’’ O nedenle aktif bir sosyal hayata sahip olmak ve mümkün olduğunca çok insan tanımak gerek.
Son olarak, Ahmet Efendi’nin kahvecisinde kahve servisi yapmak da olsa, herhangi bir yerde kitap satmak da olsa mutlaka ve mutlaka çalışmak, iş tecrübeleri edinmek gerek: Fark yaratacak şey mezun olduğunuzda yüksek lisans yapmanız değil, mezun olana kadar neler yaptığınız olacak.
Emir Kosif’in Linkedin hesabı için tıklayınız.