PAYLAŞ

Teknoloji geliştikçe doğaya daha çok zarar veriyor doğanın dengesini bozuyoruz bundan dolayı, gerçekleşen her doğal afet bir öncekine göre daha çok şiddetlenip ölümcül hasarlar bırakabiliyor. İşte meydana gelen bu doğal afetler, yapılarda güvenlik önlemleri konusunu daha da önemli hale getiriyor. Doğayla çetin bir mücadele içinde olan insanlık sürekli bunlara çözüm üretmeye çalışıyor ve alınan önlemler bu felaketleri engellemeye yeterli oluyor. Örneğin her sene Japonya’da 1500’den fazla deprem meydana geliyor fakat bu depremlerin büyük hasar verdiği söylenemez. Peki, Japonya’daki yapıları depremlere karşı koruyan güç nedir?

Hemen hemen her ülkede meydana gelen doğal afetler bazı gelişmiş ülkelerde sıklıkla meydana gelebiliyor ve bu ülkelerin başına büyük sorunlar açıyor. Japonya gibi teknolojik gelişme açısından ön saflarda yer alan ülkeler bu sorunlara çözüm üretmeye çalışıyor. Dünyanın sismik bakımdan en aktif tektonik plaka kesişimlerinden birinin üstünde duran Japonya’da mimarlar, gökdelenleri bile stabilize etmeyi sağlayan mühendislik uygulamalarının başını çekiyorlar. örneğin, Tokyo’nun en yüksek binalarından biri olan Mori Tower, 54 katlı bir bina ve içine, yağ dolu 192 adet şok emici yerleştirilmiş. Bu çelik sönümleyicilerin içindeki algılayıcılar küçük titreşimleri saptıyor ve emiciler yoğun yağı sallantının tersi yönde hareket ettirerek titremeyi dengeliyor. Japonlar sismik teknolojinin sınırlarını zorlamaya devam ediyor ve yüksek çekme dayanıklı karbon fiberden izolasyon rulmanlarına kadar her şeyden şok emici üretiyorlar. Depremlerin verdiği zararlar ve alınan önlemlerden birkaçı bu şekilde.

Peki bu yapıları tehdit eden şey sadece depremler mi?

Yangınlar

Yangınlar da büyük bir tehlike teşkil ediyor. Sık sık medyadaki yıkıcı yangınları duyuyoruz. Yangının tehlikeli olduğunu, ağır hasara ve tahribata, bazen de ölüme neden olabileceğini biliyoruz. Genellikle yaz aylarında daha fazla ortaya çıkan yangınlar her sene yüzlerce can kaybına ve milyonlarca lira mal kaybına yol açıyor. Ülkemizde en yaygın görülen afet olmasa da özellikle Amerika, Kanada ve Brezilya gibi ülkelerde yangınlardan dolayı ölenlerin sayısı bir hayli fazla. Günümüzde bilim insanları sürekli olarak bu yangınların yıkıcılığını azaltmanın veya hatta olmasını önlemenin yollarını aramaktadır. Ancak bir materyali ateşle test etmek çok zor bir olaydır. Çünkü laboratuvarı yakmadan gerçek yangınlar kadar etkili bir alev yaratmak gerçekten işleri bir hayli zorlaştırıyor. Fakat Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsinde (NIST) yangın araştırma bölümünde çalışan Dr. Samuel L. Hanzello, kendi icat ettiği NIST Firebrand Generator ya da “Dragon” ile ilk kez rüzgar yönlendirmeli ateşten duşlara karşı ya-pıların zayıf noktalarının araştırılmasını sağlamıştır.

Ayrıca bu deneylerde rüzgar da hesaba katılıyor ve ateş üfleyen borular deneyde büyük bir önem arz ediyor. Bu demek oluyor ki laboratuvarı ateşe vermeden de artık malzemelerin ateşe karşı dayanıklılığını ölçebileceğiz ve bu malzemeleri güvenle yapılarımızda kullanabileceğiz. Bu deneylerin bize ne kadar dayanıklı yapı malzemeleri kullanmamız konusunda büyük yardımı olacak gibi görünüyor.

Kara parçaları üzerinden gelebilecek tehlikelere karşı önlemler alınıyor gibi görünüyor. Peki deniz ve okyanuslardan gelen büyük tehlikeler ne olacak? Bunlar için de önlemler alınıyor mu?

Kasırgalar ve Tsunami

Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere okyanusa kıyısı olan birçok ülkede meydana gelen kasırgalar büyük yıkımlara yol açabilecek durumdalar ve ne yazık ki bunların önlemini almak da hiç kolay değil. Örneğin 2012 yılında Amerika’da 43 kişinin ölmesine yol açan Sandy Kasırgası New York tarihinin en ölümcül kasırgalarından biriydi. Bu üzücü olaydan sonra yetkililer bir yarışma düzenledi ve kasırgalardan gelecek zararı nasıl önleyebilecekleri konusunda çalışmalar yaptılar.

Bu yarışmayı kazanan tasarım SCAPE adlı mimarlık firmasından geldi. Yaşayan Dalgakıranlar adlı çalışmaları, Staten Island’ın güney kıyısını 1200 metre uzunlukta çakıl, kaya ve beton bariyerlerle bir kolye gibi sarmayı ve dalgalara böylece söz geçirmeyi planlıyor. Üstelik bu proje sadece mahalleleri dalgalardan korumakla kalmıyor ekolojik dengeyi bozmadan yavru balıklar, istiridyeler ve diğer organizmalar için daha elverişli bir habitat sağlıyor. Bir diğer önlem de yine okyanusa kıyısı olan Japonya’dan geliyor. Japonya’da da tsunaminin etkilerini azaltmak için yapılan araştırmalarda kıyı şeritlerine yüksekliği en az beş metreyi bulacak kıyı duvarları yapılması gerektiği tartışılıyor, ek olarak bu araştırmaların sonuçlarından bir diğeri de kıyı bölgesinde bulunması gereken yerel ormanlar. Bu ormanlar tsunami etkisini azaltmada önemli ölçüde yardımcı oluyor.

Korunması gereken yapılar sadece bunlardan oluşmuyor ve tek düşman doğal afetler değil. Nükleer enerji var olduğu sürece radyoaktif yakıtları hedef alan saldırılar da olacak. Nükleer reaktörlerin enerji kaynağı olarak kullanımını azaltmaya çalışan ülkeler [bkz. Almanya) bir yana dursun bu nükleer reaktörleri nasıl koruyacağımız konusundaki gelişmelere birlikte göz atalım. Nükleer santraller, sabotaj veya nükleer maddeleri çalma çabaları için teröristlerin potansiyel hedeflerinden biridir.

Nükleer Santraller

Dünyanın dört bir yanında 30 ülkede aktif olarak faaliyet gösteren yaklaşık 450 tane nükleer enerji santrali, tıp ve kimya alanında kullanılmak üzere yaklaşık 250 tane de daha küçük boyutlarda araştırma reaktörü bulunmaktadır. Bu tesislerde bazı teröristlerin eline geçmemesi gereken nükleer veya “kirli” bomba yapmak için kullanabilecekleri materyaller bulunuyor. Mart 2015’da Washington DC’de aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 52 ülkeden temsilciler Nükleer Güvenlik Zirvesi’ne katılıp nükleer güvenliğini geliştirme konusunda anlaşmaya vardılar.

Fakat herhangi bir savaş durumunda devletlerin de hedef alacağı noktalardan birinin nükleer enerji santralleri olacağı konusunda şüphelerimiz var ve Pakistan ile Rusya gibi ülkelerin bu zirveyi boykot etmeleri de bu şüpheleri besliyor. Ayrıca birçok nükleer güç ve araştırma tesislerinde güvenliğin zayıf olduğu da araştırmalar ile gözler önüne seriliyor. ABD nükleer santralleri şu anda dünyanın en iyi 5.’i korunan tesislerinden bazıları. Öyle ki santralde görev yapan iş gücünün 3’te 1’i sadece güvenliğe ayrılmış durumda. Siber güvenlik konusunda da çok korunaklı olan bu tesislerde yapılan düzenli tatbikatlar ile herhangi bir başarısızlıkta tesis sahiplerine sert cezalar kesiliyor. Buna ek olarak da ABD nükleer güvenlik konusunda birçok ülkeye maddi yardımda bulunuyor. Tabi Nükleer silah konusunda en gelişmiş ülkelerden biri olmak ve gün geçtikçe daha tehlikeli silahlar üretmek bu yardımı gerekli hale getiriyor(!).

 

Mehmet ATAGÖREN

İTÜ MHK

Teknik konularda daha fazla yazıya ulaşmak isterseniz buraya tıklayabilirsiniz…

BİR CEVAP BIRAK

Lütfen yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz